23 Mayıs 2014 Cuma

Dinimizde Baskı Ve Tahakküme Yer Yoktur

Güzel dinimiz İslam’ın önemli bir özelliği vardır. Kişinin yapacağı ibadetlerin Allah Katında makbul ve kabul edilebilir olması için, ibadetler içten gelerek, kalben kanaat getirilerek yapılmalıdır.
Bunun için de kişinin önce Allah'ın varlığına, dinin gerekliliğine kesin inancı gerekir. Allah’ı hür aklıyla kavraması, Kuran’ı hür iradesiyle kalben tasdik etmesi gerekir. Ancak bu şekilde tüm benliğini ruhunu dinin güzelliklerine, nimetlerine alabildiğine bırakması mümkün olabilir.

Kişinin yapacağı ibadetlerin veya hizmetlerin şuurlu yapılması da önemlidir. İslam dinini yaşayacak birinin severek ve isteyerek Müslüman olması, Allah'ın emir ve tavsiyelerini canı gönülden, kendi vicdani kanaati ile yerine getirmesi şarttır.

Örneğin kişi, kılacağı 5 vakit namazı, malından infak ederek vereceği sadakayı veya tesettürle ilgili hükümleri yalnızca Allah rızası için, isteyerek, kanaat getirerek, severek yerine getirmelidir.

Çevresel etkenler, baskı veya dünyevi menfaatler yani salt Allah’ın rızası değil insanların rızası ön plana alınarak yapılan ibadetler Allah Katında karşılık bulmayabilir.

Zaten kişinin böyle bir ruh haliyle dinin gereklerini yerine getirmesi veya getirmemesi arasında bir fark da olmaz. İslam ancak kişinin kendi rızası olduğu takdirde gerçek anlamda yaşanabilecek bir inanç sistemidir.
Dinimizin özünde sevgi, şefkat, barışçıllık, Allah'a karşı mutlak samimiyet ve dürüstlük vardır. Bu nedenle İslam dini zorlama ve baskıyı hiçbir şekilde kabul etmez.

Bir kimseyi zorla, tehditle, baskı ile Müslüman yapmaya çalışmak, İslam’ın özüne aykırıdır. Dinimiz inanç hususunda insanlara kesin ve açık bir dille, tam özgürlük verir. İslam'ın vahyedildiği dönemden bu yana, 1400 yıldır geçerli olan bu anlayış, İslam ahlakının temelini oluşturur.

Allah pek çok ayetinde Müslümanların dine karşı isteksiz olanlara İslam'ı zorla kabul ettirmek için gayret sarf etmemelerini bildirir. Müslümanların Kuran ahlakını tebliğ etmeleri sadece güzel sözlü, hikmetli bir davet, bir teklif niteliğinde olmalıdır.

İnsanlara doğruyu anlattıktan sonra kişiler seçimlerinde özgür bırakılmalıdır. Çünkü İslam’da fikir özgürlüğü ve demokrasi esastır. Kişiler inançlarında serbesttirler.

Dileyen Müslüman olur, dileyen ateist olur, dileyen Marksist komünist olur, dileyen Hıristiyan veya Musevi olur... Biz herkesin Müslüman olmasını dileriz ama olmuyorsa da bu da kişinin kaderindedir.
Ayette "... Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin..." (Kehf Suresi, 29) şeklinde buyurulur. Dolayısıyla İslam karşılıklı saygı sınırları içerisinde her inançtan kişiyi kucaklar, her birine potansiyel Müslüman gözüyle bakar.

Bir Kuran ayetinde Allah Hz. Muhammed (sav)'e şöyle demesini buyurur:

(De ki:) "Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6)

Dinde zorlama olmadığı ile ilgili olarak iki ayette de Allah şöyle buyurur:

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

"Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin." (Gaşiye Suresi, 21)

Bilinmeli ki, korku, baskı ve zorlama ile insanları Müslüman yapmaya çalışmak, İslam'ın karşı olduğu münafıkları ve münafıkane sistemi ortaya çıkarır; iki yüzlülüğü ve riyayı teşvik eder.
Allah'ın en şiddetli cehennem azabını vaat ettiği münafık karakterini üreten bir sistem, münafıklığa yol açan bir anlayış ve samimiyetsizlik İslam dininde asla kabul edilmez. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder