8 Ekim 2013 Salı

İslam Aleminin Kurtuluşu Siyasette değil ...

Ortadoğu’daki kargaşa neden bitmiyor?


Bu sorunun cevabı için bölgedeki iktidarların genel yönetim mantığına bakmakta fayda var. Ortadoğu’daki bazı Müslümanlar yüzyıllardır İslam aleminin kurtuluşunun siyasetle, politik manevralarla mümkün olabileceği yanılgısına düştüler. Bu amaçla, özellikle Ortadoğu’da ‘İslam coğrafyasındaki sorunlara çözüm getirme’ adı altında hep yoğun bir siyaset, yoğun bir “particilik” yapıldı hala da yapılıyor...

Oysa İslam alemindeki sorunlar ne zaman salt siyasetle halledilebilmiştir? Yıllardan bu yana hep siyasetle çözüm arandığı için Müslümanlar
 ezilmiyorlar mı; aşağılanan, zulme uğrayan taraf olmuyorlar mı? 


Ortadoğu’da hakimiyet kurmuş olan ve sadece Suriye ve Mısır’la da sınırlı kalmayan acımasız, sadist, gözü dönmüş, diktatöryel yönetimler sadece siyaset yapmakla ortadan kaldırılamaz. Bunların taraftarlarının hastalıklı fikirlerinin cebir ve şiddetle, top ve tüfekle yok edilemeyeceğini tarih bize göstermiştir. Böyle toplumlara ancak Allah sevgisi ve Allah korkusu aşılanırsa bireyler 
akıllı ve yüksek vicdanlı kişiler haline gelebilirler. Sevgi ve barış ancak böyle yaşanmaya başlar ve halklar birbirlerine saygılı olup, anlayış göstererek, huzurlu bir ortamda yaşayabilirler. Ancak Kuran ahlakını yaşayan toplumlar daha hızlı gelişebilir ve güç kazanabilirler.
 
Ortadoğu’da zulmün durması için, siyaset ve particilik hırsına hiç kapılmadan, Kuran ahlakını esas alan politikalar geliştirilmelidir. Eğer oradaki liderler halklarına en başta Allah’ı aşkla sevmeyi, sonra da Allah için Allah’ın tüm yarattıklarını sevmeyi aşılayabilirlerse mutlu ve huz
urlu bir toplum inşa edebilirler. Çünkü sadece binayla, taşla; köprü ve barajlar, parklar yapmakla insanlar sanıldığı gibi mutlu olmazlar. Bunlar tabi ki birer nimettir ama ancak Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla hayatın bir anlamı olur. 

Günümüzde de yaşanan tüm sıkıntıların asıl nedeni, Peygamberimiz (sav)’in de ahirette ümmetinden tek şikayeti olan; “Kuran’ın terk edilmiş” olmasıdır. Kuran rehber ve kaynak olarak alınmazsa, bir insanı mutsuz edebilecek her ne varsa; bunların kapısı ardına kadar açılır. 


Bu nedenle sorunların çözülmesi için her zaman öncelikle, “İnsanlara sevgiyi, şefkati, merhameti nasıl kazandırabiliriz? Dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı nasıl sağlayabiliriz? Sanatı bilimi kültürü ve modernliği nasıl geliştirebiliriz?” diye düşünülmelidir. Demokrasiyi, insan haklarını
 ön plana çıkaran, herkesin inancında alabildiğince özgür bırakıldığı yani 
Kuran’da tarif edilen laiklik anlayışının yaşandığı bir sistem ile istenen, özlenen huzur sağlanır. 

Dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden; Musevi, Hıristiyan, Alevi, Sünni, Şii, Vahhabi herkesi kucaklayıp birinci sınıf insan muamelesi yapılmalı, her kesimin rahatı, huzuru düşünülmeli, herkes eşit şekilde korunup kollanmalıdır. Uygulanan politikalarda sevgi olmazsa; kardeşlik, dostluk, merhamet, fedakarlık, hoşgörü, iyi niyet olmazsa; kısacası Kuran ahlakı teşvik edilmezse, o zaman toplumların sorunlarının giderilmesinde bir kilitlenme olur.


Nitekim Ortadoğu’daki sorunlarda bu kilitlenme çok açık olarak görülmektedir. Örneğin Mısır’ın şu an içine düştüğü sorun da aslında yönetimdekilerin olaylara iman gözüyle değil, sırf siyaset gözüyle bakmalarından kaynaklanmaktadır. Mısır’da halkın neredeyse tamamına yakını Müslüman, ama Kuran ahlakı gereği gibi hayata geçirilmediğinden taraflar arasında sevgisizlik ve düşmanlık başgöstermiş, ülke bu duruma gelmiş ve 
kalplerde büyük yaralar açılmıştır. Bu da beraberinde şiddetli kutuplaşmaları getirmiş, öfke ve nefret galip gelmiştir. Sonunda da herkes adeta kitlenmiş; şu ana kadar yaşanan sorunlara bir türlü çözüm bulunamamıştır.

Mısır’daki olayları durdurmanın yolu yine kesinlikle siyaset değildir. Mısır’da tam olarak Kuran ahlakına dönülmesi, Allah’ın beğeneceği bir ahlak içerisinde olunması gerekiyor. Mısır’da bir sevgi patlaması olsaydı, Mısır sevginin merkezi olsaydı, muhalefet ruhuyla, gerginliklerle değil de ileri demokrasi anlayışıyla hareket edilseydi; İhvan da, Selefiler de, Kıptiler de, Sünni ve Şiiler de birbirlerine dostça, barışçıl, sevecen, halim, uzlaşıcı yaklaşımlarda bulunsalardı, birbirlerini bağırlarına bassalardı Mısır bugünkü gibi her yerde adeta kabusun kol gezdiği, kimsenin kimseyi anlayamadığı, herkesin birbirini şiddet kullanarak ikna etmeye çalıştığı bir ülke haline gelir miydi hiç?

Elbette ki gelmezdi. Mısır en son örnek belki ama, aslında birçok İslam ülkesi aynı durumda. Çünkü Allah her zaman için halimliği, makul olmayı sever, beğenir. Mısır ve Suriye’de olduğu gibi rejim delice yöntemler uygularsa, o bölge ölümün, acının, korkunun, kanın, belanın, şiddetin merkezi haline gelir.  Aksinde ise toplumsal huzur ve istikrar sağlanır, acılar da Allah’ın izniyle sona erer. 


Kuran’daki güzel ahlakın tam yerleşik kılındığı bir toplum yapısında, Müslümanların birlik olmaları da çok hızlı ve kolay olacaktır. Birbirini seven, birbirine güvenen topluluklar aşkla bir araya gelmeyi isterler. Allah’ın İslam dünyasına tek kurtuluş yolu olarak gösterdiği İttihad-ı İslam bu yolla hemen sağlanır. Fakat Müslümanlar Kuran ahlakının yaygınlaştırılmasına önem vermezlerse, tek kelime İttihad-ı İslam'dan bahsetmezlerse; Allah’ın gösterdiği yegane çözümü dillendirmekten kaçınırlarsa, "İttihad-ı İslam'a gerek var mı", “İttihad-ı İslam’ın olması şu an çok zor" deyip atalete ve ümitsizliğe düşerlerse,  Allah elbette başarı vermez, vermiyor da. Çünkü Allah’ın kanunu, adetullahı bu...


Unutmayalım ki bunu değiştirmek elimizde, Kuran ahlakının tam olarak yaşanmasında, sevginin, kardeşliğin ön plana alınmasındadır.

İstanbul Times / Damla Pamir 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder